Ana içeriğe atla

Üniversite

On yıllık sağlık sektörü çalışma hayatımdan sonra eğitim sektöründeki beşinci yılımdayım. Çok da tutkulu hayalleri olan bir çocuk olduğumu söyleyemem, öyle yaşayıp geldim bu yaşa.  Haftaya YKS var. Bazı evlerde heyecan dorukta. Ben de şöyle bir kendi sürecime bakayım dedim bu vesile ile.

Önceleri doktor olmak istiyordum. İlkokul beşinci sınıfta bu konuda bir kompozisyon yazmıştım. Tek amacım annemi iyileştirmekti. Ben doktor olamadım, annem de iyileşemedi. Yine de sağlık sektörüne bir kıyısından tutundum.  Lisede derslerim iyiydi ama ilk sene aklı bir karış havada gençlik hallerimden sınavı kazanamadım. İkinci sene yine çalışmadan girdiğim sınavda son tercihime yerleştim. Bundan gece saat yarım gibi haberim oldu. Sevindim mi bilmiyorum. Sabaha kadar evdekilere ne kazandığımı nasıl anlatacağımı düşünerek ağladım. Çünkü benim de ne kazandığımdan haberim yoktu. Sınav sonuçlarını basılı gazeteden öğreniyorduk. TC kimlik numarası değil de, başka uzun bir numaramız vardı. Dur bakalım hatırlayabilecek miyim, 9291397875 aha vallahi hatırladım. Böyle bir sürü numara alt alta. Piyango çıkan bilet numarası gibi.

Tercih listesine, bir hastanede olabilecek her bölümü yazmış en sona da başka hiç bir üniversitede olmayan yeni açılmış bir bölümü eklemiştim. Marmara Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Patoloji Teknikerliği bölümü. Biz ilçedeyiz. Gazete bize anca sabah gelirdi. İl merkezinde oturan sevgili ablam ve eniştem gazeteyi akşamdan alıp gece acı haberi verdiler. Şimdi çocuklara tenbih tenbih üzerine mutlaka okulu gör, hocalara bak, kim hangi alanda çalışıyor, onu araştır, bunu araştır deyip duruyoruz. Benimki tam eski usul görücü evliliği. Çiftin birbirini nikahtan sonra gördüğü cinsten. Nikâh kıyıldı babamla gittik nereye gittiğimizi pek de bilmeden. Gerçi babam biliyordur, Numune Hastanesini bilmez olur mu? Bir baktım gele gele taaa  Sultan II. Abdülhamit döneminde inşasına başlanan ve 1903 yılında eğitime açılan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane denilen o ihtişamlı binaya gelmişim.  Şunu da söylemeden geçemeyeceğim üniversiteye gitme sebebi olarak günlüklerimize habire şey yazıyoruz, gideceğiz ve insanlara İslam'ı anlatacağız. Para kazanmak mı, o da ne? Çok mu zengindik, yooo ama para hiç aklımızda yoktu. İki yıl göz açıp kapayıncaya kadar bitti.  Okulu sevmiştim ama okul bizi pek sevmemişti. Stajları belirli hastanelerde yaparak son anda yasaklara takılmadan okulu bitirdim. Elimde sadece çıkış belgesi vardı. Diplomalar hazır olana kadar yasak bizim üniversiteye de geldi ve her ne sebeple olursa olsun okula girme imkânım kalmadı. Hala almadım diplomayı. Buralardan bir sürü konu çıkar yazacak ama konuyu dağıtmayayım. 

Mezuniyetten beş yıl sonra 10 yıl sürecek gerçek okulum başladı. Hem de birebir özel ders kıvamında her gün bir profesörden ders aldım. İnanç Ayar Boğaziçi Matematik bölümünü on iki,  12, on ikiiiiiii yılda bitirmiş. Ben de 10 yıl Prof. Dr. Nadir Paksoy Üniversitesinde okudum.  Tıp, Edebiyat, Sosyoloji, Coğrafya, Uluslararası kongreler, üniversite hayatının etrikaları, memleketin hali, insan ilişkileri, pazarlamacılık, temizlik  başlıca ders konularımdı.  Arada bir istifa etmişliğim de var, sonra tekrar geri dönmüşlüğüm de. Sonra başka bir okul başka bir bölüm. 

Üniversiteye başlayacak öğrenciler için üzülüyorum bazen.  Çoğu parayı ve atanmayı düşünerek bir şeyleri tercih ediyor. Diğer tarafta mutlaka sevdiğin alanı bulmalısın diye akıl veren tuzu kuru bir kesim de var. O yaşta insan ne biliyor ki sevdiğinin ne olduğuna karar versin.  Ve bu kararın nihai bir sonuç gibi düşünülmesi kaygıyı artırıyor bence. Neyse ki mesleklerle bağlantılar eskisi gibi Katolik nikahı kıvamında değil artık.  İnsanlar bir şeyler okuyor ve gün geliyor başka işlerde çalışıp başarılı ve mutlu olabiliyor.  Mesele önce elinde ne varsa onu iyi bir şekilde yapmaya çalışmak, dört kolla sarılmak ama aynı zamanda arayışta olmak, yolda olmak, hem kendini hem şartları doğru okumaya çalışmak, fırsatları görmek, boşlukları doldurmak.  Önlisans da ne, iki yıllık okul mu olur denilen bir bölümden mezun oldum. İşe girip babama kaşe ceket aldığım gün zihnimde güzel bir hatıra olarak duruyor şimdi.  
Bana hastanede çalışma imkanı verilse istemem ama o zaman işimi gerçekten severek ve merakla yapmıştım. Şimdi başka bir işi yine severek yapmaya çalışıyorum.  Geriye dönüp baktığımda yolun sonunun bir kütüphaneye çıkmış olması beni gerçekten çok şaşırtıyor.  Mümine Yıldız’dan öğrendiğim bir dua ile bitireyim: Allah’ım senden sürprizli hayırlar diler, beklenmedik şerlerden sana sığınırım.

Erbain 16/40

Yorumlar