Ana içeriğe atla

Bir nesli es geçen keyif

Şurada bir kahve içsem, buranın manzarası iyi bir çay alıp geleyim, azıcık da şu köşede kitap okuyayım, hava güzel bisikletle gezeyim diyerek dolaştığım bir gün annemle babamın neredeyse hiç keyif yapmadığını düşündüm. 



Duyguların Rengi adlı film, "beyaz bebeklere annelik yapan siyahlar" konusunu anlatan 60'larda, Jackson, Mississippi'de, ırkçılığın oluşturduğu kalın sosyal kuralları yıkarak kendilerini tehlikeye atan ve o yıllar için imkânsız görünen bir dostluk kuran üç olağanüstü kadının ilişkisini anlatıyor. Filmin sonunda, siyahlara yapılanlara karşı kendisi düzgün bir duruş sergileyemese de kızının arkasında duran anne şöyle diyor: "Bazen cesaret bir nesli es geçebiliyor."

Cesaret gibi bazen keyif de bir nesli es geçiyor. Hep bir keyif peşindeyiz. Bizden öncekiler böyle değildi sanki. Enneagramda insanların tipi olduğu gibi devirlerin de tipi vardı sanırım.

Zamana ve nesle söylenmeyi sevmiyorum. Her vaktin bir oluru var. Zor zamanlar güçlü insanları; güçlü insanlar iyi zamanları; iyi zamanlar zayıf insanları; zayıf insanlar da zor zamanları yaratır, diyorlar. Güçlü insanların gayreti ile ortaya çıkan iyi zamana doğmuş zayıf insanlar olduğumuzu düşünüyorum. Tabi bunlar babadan oğula anadan kıza öyle kısacık sürelerde olacak değişimler değil. Bir asır sürecek belki de, şartlar daha da zorlaşacak. Nihayetinde Bakî olan Allah'tır ve dünya sünnetullah üzere yaratılmıştır. 

Yine bir cumartesi, balkondayim. Babaevime bakıp çay içerken daha önce yazdığım şu yazıyı Erbain'e dahil etmek istiyorum, onlara bir selam olsun diye. 

"Hanaylı evlerde dağa bakan pencereler önünde büyüyen, tarlada orak biçen, tütün dizip duvara asan ve ahir ömrünü balkonsuz bir evde tamamlayan annenin; evinin iki cephesi de baştan başa balkon olan kızıyım ben. Gözümün hep bulutta, kuşta, dağda olması ondan bence. Ben tarlayı, sabanı, tütünü, buğday biçmeyi bilmem oysa. 

Üç aylıkken memleketinden çıkmış ve bir daha toprağını hiç görmemiş, hiç okula gitmemiş, dokuz yaşında köylere gidip kalaycılık yapan, durmayı dinlenmeyi hiç bilmeyen, elleri demir bükmekten nasır tutmuş bir babanın kızıyım aynı zamanda. O da ahir ömründe ilkokul diploması almak için ünlü harflerin noktaları ile cebelleşşip dururdu. Elimden kalemin defterin eksik olmaması da ondan bence. 


Annenin köyden gelip şehirde dört duvar arasına sığdırılan dünyası ile babanın hiç okul sırasına oturamayan saf çocuk yüreğinin birleşimiyim ben."

Erbain 22/40

Yorumlar