Ana içeriğe atla

Beklentiler

Okur yazardan, yazar okurdan ne bekler?

Şayet yazar Salinger gibi biriyse okurdan hiçbir şey beklemez. 

Okur da yazardan hiçbir şey beklemeyen, benim için önemli olan yazarın yazdıklarıdır deyip gerisine hiç bakmayan biri olabilir.

Aykut Ertuğrul Bellek ve Başka Tuzaklar kitabında “ben sana seslenmeklerden yapılmışım ey okur” diyor. Ben de yazara seslenmeklerden yapılmışım. Eğer kitabı sevdiysem yazı üzerinden yazara ulaşmak isterim. Hafiye gibi peşine düşerim ama öyle dümdüz peşine düşmek değil de elektronik ortamda izlerini takip etmek diyelim buna.

Selman Bayer Kendi İçine Düşenler Ansiklopedisi’nde “oysa ne çok cümlelerim vardı seninle paylaşacak ey okur. Ben heyecanla yazacağım, sen aynı heyecanla altını çizeceksin. Aramızda bir çöpçatan gibi gidip gelecekti o cümleler, aşkımızı bir sır gibi taşıyacaktı” der. Tam da bu, anlatmak istediğim. Bazı yazarlar kafalarındaki ideal okura yazdıklarını söylüyorlar ya metinlerini işte ben o ideal okur olmak istiyorum, okumak ve anladığım şeyi yazara iletmek. 


Tabi eskiden böyle sosyal medya falan yokken nereden bulacaksın yazarı da bir şey soracaksın. Şimdi öyle mi daha kitabı alır almaz, instagramdan bir etiketle bağlantı kuruluveriyor. Salinger bu vakitlerde yaşasaydı iyice çıldırırdı sanırım. Kitaplarının onca meşhur olmasına ve çok satmasına rağmen tek bir okuyucu mektubu bile görmek istememiş. Bu konuda iki film var izlemek isterseniz. Biri direk yazarın hayatını anlatan Çavdar Tarlasındaki Asi filmi. Diğeri yazar olmak isteyen ve yayınevinde Salinger’a gelen mektupları okuma işini yapan genç bir hanım üzerinden yine Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabını konu edinen Salinger Yılım adlı film. 


Bu okur yazar etkileşimleri noktasında aklımda kalan bir diğer şey de NBC’nin Ahlat Ağacı filminde Doğu Demirkol ile Serkan Keskin’in kitabevi çıkışındaki o uzun yürüyüş sahnesi. Yaşını başını almış ve hayatın gerçekleri ile boğuşan kıdemli yazar kendisini bir türlü rahat bırakmayan çaylak yazara en sonunda ayaklarından başlayıp başına doğru tırmanan bir ağrıdan bahsetmek zorunda kalır. İki taraf için de acı bir sahnedir bu.

Yazarın peşine takılacak adam var takılmayacak adam var. Okurla konuşmaya kıymet veren yazar var vermeyen yazar var. İkisinin karşılıklı elektriğinin tutması ve görüşmenin dozunda kalması çok önemli. Ben bu konuda biraz nasipliyim galiba. Genelde beni mutlu edecek güzel cevaplar alıyorum. 
Geçenlerde bu yazara ulaşma isteğim ne zaman başladı acaba diye düşünürken o kadar geriye gittim ki şaştım kaldım. Ya on bir ya da on ikinci sınıfta Mehmet Alagaş’ın bir kitabını okuduktan sonra kendisini okula davet eden bir mektup yazıp kitabın içindeki PK bilmem kaç İzmir adresine postaladığımı hatırladım. Ah gençlik.


Yorumlar