Ana içeriğe atla

Leylayım Leylayım Leyla...

İnsanın kendini, kendiliğinden göremiyor oluşu da bir nimettir değil mi? 

Bir erdem olarak kendi hatalarımıza odaklanmaktan başkasının kusurlarını değil kendi kusurlarımızı görmekten bahsediyoruz ya hep. Peki kişi kendindeki kusurları hiç çabasız gayretsiz hemen görüverseydi ne olurdu? 


Eyvah dedim bunu düşününce. Sabah kalkıyorsun ve kendine bakıyorsun başlıyorsun dövünmeye; onu niye yaptım bunu neden söyledim, kaşım gözüm, saçım başım, iş görme biçimim falan derken ooo hooo bir sürü mevzu toptan geliyorlar, sağdan soldan.

Yanlış hatırlamıyorsam Ayşe Şasa'nın buna benzer bir dönemi vardı. Kendini beğenip beğenmemek anlamında değil de dünyada var olan her kötülüğe kendinin sebep olduğunu düşünmek şeklinde. Delilik Ülkesinden Notlar kitabında hastalıktan muzdarip olduğu ve evden dışarı çıkamadığı günler. 

Hoca diyor ki kibirle kendini beğenme birbirine karışıyor. İnsan yaptığı bir şey için aa ne güzel yapmışım demeyecekse onu sürdüremez ki. Kendine ve işine sahip çıkamaz ki. Tabi hoca da ben de arka planda kibre kaçma ve kendisiyle övünme ayıbına düşme hatası ile sürekli uyarılmış olmaktan muzdarip olduğumuz için bunu bu şekilde dile getiriyoruz. Yoksa etrafta ben neymişim beee diye böbürlenerek gezen çok insan var. Biz çoğu zaman tevazu diye kendinde var olan ve takdir edilen vasıfları bile kabul etmekte zorlanan insanlardık. Korkardık.

İnsanlara akılları ölçüsünde söz söylemek gerekir düsturu var bir de. Yine bir çorba yaptım sabah sabah. Toparlamaya çalışayım. Şule Gürbüz Kıyamet Emeklisi'nde Azîz'in ağzından diyor ki, Allahım sen bu yarattığın insanlara nasıl dayanıyorsun :))

Biz dayanamiyoruz :) bunlar neler yapıyorlar böyle. Ben bunu birine bakarken söylüyorum. Bir başkası da bana bakıp söylüyor muhtemelen. Hayat çok eğlenceli:) iyi ki insan kendini tam olarak göremiyor ve neyi neden yaptığını anlamak için bir kaç fırın ekmek yemesi gerekiyor.

Yorumlar