Ana içeriğe atla

Rıhle-17

Abim bu yazdıklarımı okuyorsa bu kız hep etrafına bakıp duruyor bir kendi kendine kalamadı diyor kesin 🙈🥰 abimi seviyorum.

Daha önce hiç böyle bir şey görmedim ki. Herkes kendi meşrebince yol alıyor işte. Her hikaye kendi içinde özel ve benzersiz. Asıl iş döndükten sonra başlıyor diyorlar ya hep gerçekten iş, dönünce başlayacak. Burada hep hayret var, şaşkınlık var, seyir var. Dönünce taşları yerli yerine oturtmak şart, yaptıklarımızı anlamak için.


Tavaf ve sayda gruplar hâlinde sesli dua eden minik kadınlar ya da kocaman adamlar görüyorum. Sakince ilerliyorlar. Bir süre önlerinde kalıp onların duasını tekrar ediyorum. İçlerinde benden günahsız ağızlar vardır  ve anlık da olsa bir duada buluşup birbirimize şahit oluruz diye.

Bir yer ile ünsiyet kurmak ne hoş. Şimdi ben buradan bir şeyler paylaştıkça daha önce gidenler hemen kendi hikayelerine dönüp anılarını hatırlamaya, zihninde tekrar buralarda dolaşmaya başlıyor. Sen hangi kapıdan giriyorsun, en mühim soru 🙂. 

Biz Babusselam kapısından giriyoruz. Diğer kapılar nasıl bilmiyorum ama Babusselamı çok sevdim. Neden derseniz? 

Kabe'nin içi her vakit hep ışıl ışıl, aydınlık, kalabalık ve canlı ama dışarı çıktığımda kara taştan dağlar karşılıyor bizi ve Kabe biraz kuytuda kaldığı için vakit geç olup gece karanlığı da çökünce doğru yerden mi çıktım acaba diye bir kaygı oluyor içimde. 

Kapıdaki yazılara baktığım halde doğru yerde miyim, o kapı mıydı bu kapı mı diye ürkek ürkek bakarken birden kenardan Peygamber Efendimizin doğduğu evi görünce derinden bir oh çekiyorum. Şükürler olsun  Muhammed'ul Emin'in mahallesine gelmişim diyorum. 


Eve bakıyorum uzun uzun. Peygamber Efendimizin küçük bir çocukken o bayırdan aşağı koşarak Kâbe'ye gidip dedesi Abdulmuttalip'in yanına oturuşunu hayal ediyorum. İçimdeki tüm korku ve vesvese uçup gidiyor. 

Ali Ulvi Kurucu'nun dizeleri dolanıyor dilime Yücel Arzen'in bestesiyle. Siz de bir dinleyin belki seversiniz. Hatıratın birinci cildini de okusanız ne güzel olur. Beş cilt ama biri okusanız yeter.

Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim, 
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim. 
Ecrâm ü felek, Levh u Kalem, mest-i nigâhın, 
Dîdârına âşık Ulu Yezdândır Efendim. 

Mahşerde nebîler bile senden medet ister, 
Rahmet, diyen âlemlere, Rahmandır Efendim. 
Kıtmîrinim ey Şâh-ı Rusül, kovma kapından, 
Asilere lütfun, yüce fermândır Efendim. 

Ta Arşa çıkar her gece âşıkların âhı, 
Medheyleyen ahlâkın, Kur ân dır Efendim 
Aşkınla buhurdan gibi tütmekde bu kalbim, 
Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim...

Dağ kalbime bir lâhzacık ey Nur-i dilârâ, 
Nûrun ki; gönül derdime dermandır Efendim... 
Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın, 
Feryâdı bütün âteş-i sûzandır Efendim

Yorumlar