Ana içeriğe atla

Seçilmek

Genç bir tanıdığım kanser oldu ve hastalık hızla ilerledi. Hep şunu merak ettim acaba yakın çevresi; çocukları, eşi, annesi veya kardeşleri ile bu gerçeğin farkında olarak konuştular mı hiç. Ölüyorum, ölüyorsun cümleleri dile döküldü mü yoksa son ana kadar hep iyileşeceksin, şunu da iç bunu da yut şeklinde mi devam etti konuşmalar. Bu durum kişiye göre değişebilir elbet. Kimi son ana kadar öyle bir şey yokmuş gibi davranmak kimi de tüm yalınlığı ile her şeyi konuşmak isteyebilir. Konuşmak isteyen etrafında bunu dile getirebileceği bir kişi bulabilir mi, ondanda da pek emin değilim. Ölüme gidişi aşikâr olan kişi ile yapılacak filtresiz bir konuşmaya dayanamayabiliriz. Çünkü hiç hatırlamak istemesek de, dönüş tarihini bilmediğimiz kesilmiş bir biletimiz var bizim de.

Annem uzun yıllar boyunca hastaydı, ağrıları vardı. Biz hep ona ümit vermeye çalışır, iyi olacağını bir çaresinin bulunacağını falan söyler doktor doktor dolaşırdık. Hatta siz hastalığıma inanmıyorsunuz ölünce inanırsınız dediğini bile hatırlıyorum. Bunca çaba sarf ederken nasıl inanmıyor olabilirdik. Biz de onun gayret etmediğini düşünüp kızıyorduk içten içe. O kadar çok değişken var ki bu parametrede sonuçlarla başa çıkılmaz. 

Ölüm bizi seçtiğinde ve biz ölümün bizi seçtiğini anladığımızda etrafımızdaki her şey çekiciliğini kaybedip başka bir şekle bürünür. İvan İlyiç’in Ölümü adlı kitapta öleceğinin farkına varan İvan, etrafında dönüp duran şeylerden rahatsız olur, kendini sadece uşağı Gerasim’in yanında iyi hisseder çünkü yalan söylemeyen ve ona acıyan tek kişi odur. “İvan İlyiç’i üzen bir şey de kimsenin ona onun istediği gibi acımamasıydı. Çektiği uzun ıstrap dönemlerinden sonra öyle anlar oluyordu ki bunu kendi kendine bile açıklamaktan utanıyordu, biri ona acısın, hem de hasta bir çocuğa acır gibi acısın istiyordu… Çocuklar gibi sevilip avutulmayı, okşanmayı, birilerinin başında oturup ona ağlamasını istiyordu. Yaşını başını almış, önemli bir yargıca böyle şeylerin yapılamayacağını bile bile istiyordu bunu.”  

Yüz on altı sayfalık cep boy incecik bir kitap. İki saatte okudum bitti ama içindekiler insan var oldukça hep konuşulabilir. 

“İçinde ölüme karşı duyduğu her zamanki korkuyu arıyor, bulamıyordu. Nerede? Ne ölümü? Korkunun zerresi yoktu, çünkü ölüm yoktu. Ölüm yerine aydınlık vardı. Demek öyle! Ne büyük mutluluk. Bütün bunlar onun için bir anda oluverdi ve bu anın anlamı artık değişmedi. Orada bulunanlar içinse can çekişmesi iki saat daha sürdü. Göğsünde bir şeyler hırıldıyor, bitkin bedeni tir tir titriyordu. Sonra hırlamalar, titremeler gitgide azaldı. Birisi üzerine eğilerek, bitti dedi. İvan İlyiç bunu işitti, içinden aynı sözü yineleyip, “ölüm bitti o yok artık” dedi. Derin bir soluk aldı. Daha soluğun yarısındayken durdu, gerindi ve can verdi.”

Yorumlar