Ana içeriğe atla

Kitaplar

Bodoslama, hiç bakmadan, incelemeden, hakkında bir şeyler okumadan kitap aldığım pek vaki değildir. Genelde bakarım, nedir ne değildir, para vermeye, evde tutmaya değer mi diye. Bu kadar tartma biçmeden sonra alınan kitap da pek kıymetli olur tabi. Her tarafını yazarım çizerim, kitap benimle birlikte yaşlanır. Ara sıra başka evlere misafirliğe gider ama mutlaka geri gelir. 

Nazan Bekiroğlu’nun Yusuf İle Züleyha kitabını 2000 yılında aldım. Okudum, bir daha okudum, nesirden nazma yaklaşan bölümlerini sesli okudum, yazdım çizdim, yazarla yapılan röportajların çıktısını alıp kitabın içine koydum. Birkaç kişiye verdim, okudu getirdi falan derken baktım bir ara kitap yok oldu. Kesinlikle hatırlamıyorum kime verdim, nerede bıraktım. 

Aradan yıllar geçti sene 2019, evlenip uzaklara giden bir arkadaşım annesine gelmiş beni oturmaya davet etti. Vakit girdi namaz kılacağım seccadeyi camlı bir dolabın önüne serdiler. Namazı kıldım ama artık şeytan mı dürttü melek mi bilmem sanki o dolapta bana ait bir şey var. Kırk yılda bir gidilen bir evde dolap karıştırmak da ne biçim iş, Allah affetsin. Dolap camlı içi görünüyor ve orta yerde olduğu için kamusal alan saysak olur mu acaba? Neyse bir baktım meğer benim hasretinden karalar bağladığım Yusuf ile Züleyha, yıllardır orada durup duruyormuş, öyle mahzun. Eşeğini kaybedip tekrar bulan köylü gibi bir sevindim ki anlatamam. 

Bende kitap hikâyesi çok; denize uçan, üstüne kusulan, kaybolan, ikinci elde peşine düşülen, her cildi başka birinden alınıp okunan... Belki buna devam ederim. 

Yorumlar