Ana içeriğe atla

Dönüş

Annemle babamın evimizin dışında, Kaddafi döneminin ülkede giderek yayılan çılgınlıklarından bizi korumak için buldukları yol, her gün ve her dakikamızın dolu olduğundan emin olmaktı. Okul, piyano, yemek, yüzme hepsi arka arkaya boşluksuz devam ederdi.

Annem o günlerde sanki dünyaya sonsuza dek olduğu halde kalacakmış gibi davranıyordu. Sanırım annelerimizden beklediğimiz de budur: Dünyayı ayakta tutmaları ve yalan olsa bile dünya ayakta tutulabilirmiş gibi yapmaları. Babam geçmiş ve geleceği saplantı haline getirmişti, dönüp Libya’yı yeniden kurmaktan başka bir şey düşünmüyordu annemse kendini şimdiki zamana adamıştı.  

Memleketimle bağ kurabilmek için sahip olduğum araçların tümü geçmişe aitti. Öfke, Libya’dan ayrıldığımızdan beri zehirli bir nehir gibi hayatımın içinden akıyordu. Babam hep bir sabır timsaliydi. Ne zaman bir konuda düş kırıklığı yaşadığımı göstersem “sabır Şerh el-Bal derdi. Huzur veren anlamına gelen Şerh el-Bal lakabını bana sabırsızlığımdan kurtulmam için takmıştı.  

Ayrılmak da dönmek de elden gelmediği zaman ne yapılır? Benim için memleketi özlemek ve memleketten korkmak eşitti. Direnmekten usanmıştım. Ne kadar yaşlansam da içimde hep inatçı bir oğlan çocuğu vardı, sürgün beni çocuklaştırıyordu. Tek istediğim şey ayırt eden aklımı sonuna kadar koruyabilmekti. Arap dilini ve Arap olan her şeyi özlediğim zamanlar oldu. Kafamdaki çelişkiler Londra’da olmaktan değil, bekleme halinde olmaktan kaynaklanıyordu. Ailemin Libya’dan ayrıldığı sekiz yaşımdan beri bütün zaman bekleyerek geçmişti. 

Mazlumla zalimin Libya’daki kadar iç içe geçtiği başka ülke yoktur. Babalarla oğulları birbirinden ayıran memleket nice yolcuya yönünü şaşırtmıştır. Babalar bir zamanlar kendileri de birer oğul olduklarından, kendi ellerinin hayaletinin yıllarca, sonsuza dek oğullarının hayatında gezineceğini biliyor olmalılardı. Erkek olmak bu minnet ve hatırlama zincirinin, bu suçlama ve unutma zincirinin, bu teslimiyet ve başkaldırı zincirinin parçası olmaktır, ta ki erkek evladın bakışı dönüp geriye uzandığında gölgelerden başka hiçbir şey göremeyecek kadar yaralanıp keskinleşinceye dek.

Devrim, ulusların girdiği sağlam bir kapıdan ziyade önündeki her şeyi silip süpüren fırtına misali bir kuvvetti. 

Sonra kelimesi zihnimde bir kara delik gibiydi. Şimdi ihtiyaç olan şey ağıt yakmak değil dürüstçe bir şeyler yapmaktı. Şimdiki zaman somut ve gerçekti; geçmiş yani Kaddafi’nin Libyası ise nihayet uyandığımız bir kabus. 
Esip gürleyeceğimiz bir babaya ihtiyacımız vardır hep. Bir baba ne ölü ne sağ olduğunda ise yani bir hayalet olduğunda o esip gürleme gerçekleşmediği için irade aciz kalır.

Utanıyordum. İnsanın babasının nerede olduğunu bilmemesinde utanılacak bir yan var, onu aramaktan vazgeçememekte utanılacak bir yan var, onu aramaktan vazgeçmek istemekte de utanılacak bir yan var. Boğuluyor gibiyim buradan nereye dönersem döneyim babama toslayacağımı biliyorum ve bunca yıl sonra hala kendimi yeterince zorlarsam babam Cebelle Matar’ın “çocuklar dik durun, her zorlukla beraber bir kolaylık vardır, çalışın ve hayatta kalın” diyen sesini duyabilirim.

*******

Hatıralar varlığı ispat etmenin, ben varım demenin bir yoludur. Bunları dile getirmek hiçbir şeyi çözmese bile bizler artık bu hayatta Cebelle Matar adında şiir okumayı seven bir adamın yaşadığını ve göğsünde bir ev taşıdığını biliyoruz. Hisham Matar babasının giderek büyüyen belirsiz varlığı nedeniyle hayatta kalmanın imkansız gibi göründüğü zamanlardan, yaşadıklarını yazarak bu günlere ulaşmış. Baba sözü dinlemiş çalışmış ve hayatta kalmış. 

Dönüş, Hisham Matar’ın Siren yayınlarından Yasemin Çongar çevirisi ve “babalar, oğullar ve aradaki memleket” alt başlığı ile çıkan, bitince damakta acı bir tat bırakan, 247 sayfalık anı ve yakın tarihe tanıklık kitabı.

Yorumlar