Ana içeriğe atla

Karşı Roman - Karşı Okuma



Sur Kenti hep elimin altındadır. Biraz da kıskançlıkla, tekrar tekrar okurum. Hatta bu kitap eşimle evliliğe giden yolda bize şahitlik etmiştir. Bir o çizmiştir satırların altını bir ben. Arada Sakine gözlerine mil çeker, Numan içindeki kurtla kalır ortada. Sarraf Nizamettin'in kızlarına görücü gelecek diye bir telaş kaplar bizim evi. Kocamın yüzünde Konos'un çocukluğunun, eşkıyalığının ve ermişliğinin izlerini görürüm çoğu zaman. Tahir, gerçekle hayal arasındaki perdeyi kaldırdığı için biz bir Muhyettin oluruz gömleğimiz yağmurda kurur, bir Nurettin oluruz avuçlarımızın içi boşalır. Hızlı koşamayız, anılarımız tutar bizi. Hem zirvenin bilgisine hem de kaderimizin işaretlerine vakıf olmak isteriz. Demem o ki yazarın hayatımızda bir yeri vardır ve bizim evde sıkça anılan, hatırlı bir büyüktür kendisi.

Bilge Mansur Sur'u terk etmeye karar verdiğinde, bundan habersiz olan otuz yıllık öğrencisi, şehirden yayılan kötü bir koku duymaya başlamıştı. Geceyi birlikte geçirdiler. Sabah olup ayrılık vakti geldiğinde Hoca şöyle dedi: Zamanın da bir kokusu vardır; dün senin karanlıkta hissettiğin koku zamanın kokusuydu. O koku ancak bir şehir batmaya başlayınca duyulur. Ayçil, bu cümleleri kitaptan önce Mansur'un dilinden gazetedeki köşesinde yazdığında ben sabah işe gitmek için evden çıkmıştım ve şehir gerçekten kokuyordu.


Aradan uzun yıllar geçti. Hiç görmedim Ayçil'i. Köprülerin altından çok sular aktı, yeni kitaplar çıktı. Hatta fısıltı gazetesine bakılırsa köprü bile yıkılmış olabilirdi. Nasip bu ya geçen hafta sonu hem yeni kitabını almak hem de yüz yüze tanışmak imkânı doğdu. Ayçil yeni kitabı Karşı Roman'ı imzalarken, Sur Kenti okuyucuları bana biraz kızabilir ama yine de edebi açıdan değerlendirilmeli bu kitap, dedi.

Kitabın Dergah'tan çıkmaması okuyucunun kafasında bir takım tereddütler oluşturdu elbet. Evin yaramaz çocuğu olup insan zihninde dolaşan her şeyi ortaya döktüyse şayet bunu Dergâh basmazdı zaten dedim dudaklarının üzerinden iyice taşan bıyığını görünce. Herkes başını açan kadınları konuşuyor biraz da bıyığını ağzına kadar uzatan adamları konuşmak lazım belki de. Ya da hepten susmak...

Hem kalemini tanıdığım biri bakalım bu sefer ne yazmış merakıyla hem de sınırları ne kadar aşmış olabilir ki korkusuyla biraz gergin bir okuma süreci bekliyor beni. Eskiden kitaplara dair yazmaktan korkardım. Zannederdim ki özne kitap. Hayır, aslında özne benim. Artık kitap bende, okuyucuda yani ve ben onu kafamdaki yaşanmışlıkla yoğurup ortaya yeni bir eser çıkartacağım. Tohumu yazardan almış olsam da çiçeği bakıp büyütecek olan benim. Okudukça yazıyorum bu metni. Bir tat var kitapta orası kesin. Şule Gürbüz'ün yanına değil ama hemen bir alt rafa Selahattin Yusuf'un yanına koyarım kendisini. Eve Dönemezsin kitabında dönüp duran bir 'dogma' vardı, Karşı Roman'da 'savunma' var.

Kitabın ana karakteri Mehmet Manas'ın fakültede kalkıp karşı tarih anlatmasi gibi birdenbire bir kalkıştır Ayçil'in yaptığı ve bu yine karaşin bir kalkışmadır aslında. Bunu Sur Kenti okuyucuları bana kızabilir demesinden anlıyoruz. Yok, size kızmadım Sayın Aycil. Hepimizin içinde bir Madam Bovary var diyorsunuz ya doğru söylüyorsunuz aslında. Nurettin Topçu Reha'yı yazdı madem siz de karşı Roman'ı yazmalıydınız zaten. Basılması için ölümü beklememek de yine bir savunma olsa gerek. Ama merak ediyorum metni uzun uzun anlatıp savunmanızı sözel olarak da yapabilecek misiniz o şehirde. Tüm bunlar olurken Berna anahtarı ile kapıyı açıp içeri girmez inşallah diye dua edecek miyiz birlikte.



Anlatı devam ettikçe kitap bize bir okuma listesi veriyor. Güçlü Apartmanındaki düzayak evden çıkıp Nuh Kuyusu caddesinde yürümeye başlıyoruz. Kimler yok ki yanımızda. En başta Tanpınar, Mümtaz, Nuran, Bihruz Bey, Periveş Hanım, Salome, Nietzsche, Bela Tarr. Miles Davis çalmaya başlıyor bir yandan, arada Davut Sulari dinliyoruz. Yorgios Sfrancis'in anılarını Hagop Mintzuri ile okuyoruz. Sibirya'da buz yürüyüşü Hindistan'da tuz yürüyüşü devam ediyor biz yürüdükçe. Mehmet'in kirpikleri buz tutuyor okuldan eve dönerken, annesi çoktan ılık suyu hazır etmiş oluyor. Kurtlar var sonra henkür menkür var. Mehmet uzaklara gidemiyor kirpiklerim donarsa diye. Annesi gidince ılık su görevi Berna'ya kalıyor.

Fanon yeryüzünün lanetlilerini, Conrad karanlığın yüreğini anlatıyor. Burada, bu şehirde daima birbirimize bir tepeden bakmak zorundayız diyor Mehmet. Londra düzayak, Paris de öyle ama İstanbul değil. Coğrafyanın kader olması biraz da budur belki de. Fatih İstanbul'un kapılarını zorlarken biz bizanslı aşıkları düşünüyoruz Mehmet'le. Yürümekten ayaklarımız şişiyor, bilincimiz yaralı, Maldoror'un şarkıları bize şifa oluyor. Şehzade Mustafa tahtan indirilip Sarı Selim başa geçiyor. Bir taşra avukatını dinliyoruz bir şehirli boşanma avukatını. Yorulunca cam kenarına oturup kahve içiyoruz birlikte.

Ayçil kitabında kimi anlatmış, kendi hayatından kesitlere yer vermiş midir yoksa bunlar hep hayal ürünü müdür bilemem. Anlamak için yayınevi - edebiyat ortamlarına aşina olmak şart. Kitapta isimler değiştirilmiş olsa da aynı dönemde oralarda bulunmuş kişiler taşları yerine oturtmakta fazla zorlanmayacaktır. Ben Çaycı Seyfullah beyi hiç bilmem mesela. O yüzden Kardeşler Kıraathanesine gidip gelen ve Seyfullah Bey'in elinden çay içen birinin bu detaya değinmesi daha güzel olur. Ben biraz su tesisatçısı Canip'in ilk halleri gibiyim. Aman sonumuz benzemesin. Mektepliler acaba ne konuşuyor diye ilişiverdim masaya. Biraz açık konuşun lütfen söylediklerinizden bir şey anlayamadım desem de "munis bir tonda uzaklarda yaralanmış bir oğula seslenir gibi seslenmenin" ne demek olduğunu da biliyorum.

Mehmet ve Berna'nın özel hayatları ve cam kenarı konuşmaları üzerinden devam ediyor kitap. İlişkide her şey o kadar yolunda ki dayanamayıp Berna'nın var oluşunu sorgulamaya başlıyorum. Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm /Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana demek istiyorum yazara.

Kitap geri dönüşlerle bize kasabayı, tarihi, edebiyatı, hayatı anlatıyor. Anlatı bugüne kadar yazarın dilinden duymaya çok da alışkın olmadığımız karşı bir yerden geliyor. Bıyıkları hep bir seviyede duran ve veciz sözlerle konuşan adamlara artık sizin yanınızda değilim diyor yazar. Bunu yüksek sesle söyleyebilmek için, savunmayı yapabilmek için hiç sevmese de günlerce yürüyor. Hüzne boğulmayıp hayatın hikâyesine geri dönüyor.

Berna ve Ertuğrul, Mehmet'in hayatında önemli bir yeri olan tarih - karşı tarih ayrımı yapmadan yaşayan iki kişi. Mehmet bu ayrımı yapmak zorunda mı? Hem geldiği yer hem de mizacı nedeniyle buna mecbur mu? Savunmayı bitirdiğinde o da bunları hayatının merkezinden atacak mı? Sanmıyorum. Çünkü o zaman ne o, Mehmet olur ne de Berna onun hayatına dahil olurdu. Bu kitap ve bu yazı da olmazdı. Hepsi var ama nihayetinde zamanın boşluğunda kaybolup gidecekler. Geriye kalan hoş bir sada olur umarım.

Berna'nın natürmordundan şehrin gerçeklerine dönünce gözyaşlarımı tutamadım. Gözünü hayata kapatarak başka bir hayat aramaya çıkanların hiçbir zaman bir Simurg'u olmayacaktır diyor yazar. İzleyeni izliyordum diyor. İnsan her yolla kendinden geçirilebiliyor. Kolaylıkla kendinden geçirilebiliyor üstelik. İstenildiği an sersemletilebiliyor, istenildiğinde sersemliği bir inanca bir davaya dönüştürülebiliyor diyor. Acı ama gerçek.

Ayçil ne yazmış diye merakla okudum. Onu tanımayan İletişim okuru kitapta ne bulur ne arar bilmem. Sur Kenti ile zirveye koyduğumuz adam ne yapıyor diye bakmaya geldim ben. Yoluna devam ediyor ustalaşarak.





Yorumlar

  1. Selaammm!
    Senin bir blogun var ve ben yeni mi görüyorum? Belki de söyledin, benimle paylaştın ama artık zihnim o kadar yoğun ve bilgiler kayıp. Neyse hemen kendi blog izlediklerime
    kaydettim. Yazdıkça yan da çıkacak. Geçmişte yazdıklarını da tek tek okumaya başlıyorum zevkle. Hep buradan yazsan. Hatta reklamını yapacağım bir cuma yazısında. Bir takip butonu eklesen ve diğer blog arkadaşlarıyla etkileşime geçsen.
    Alii Ayçil kitapları ayırır mısın bana okumam için. Kütüphane de olan, sen de olan. Ayarladığında gelsem alsam. bEN bugün benim bağ evine inzivaya gidiyorum :)
    Haberleşiriz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Takip butonu nasıl ekleniyor bilmiyorum, bir bakayım, senden danışmanlık almam lazım:))

      Sil

Yorum Gönder