Ana içeriğe atla

Dikiş, travma, seçim

Coğrafya kaderimiz mi bilmiyorum, çünkü hiç başka bir coğrafyada yaşamadım. Hatta bırak başka bir ülkeyi, iki yıllık İstanbul dönemini saymazsak hâlâ doğduğum sokakta oturuyorum. Coğrafyaya dair aynel yakın fikir yürütmeyeceğim ama doğduğum evin yeteneklerimiz üzerindeki etkisine dair kendimden bir şeyler söyleyebilirim.

Bizim evde yeşil renkli Mitsubishi marka bir dikiş makinası vardı. Sanırım ablam dikişe başlayacağı zaman babam onu bir yorgancıdan ikinci el olarak almış. İplik, masura, makinanın arada atan lastiği, yerine taktığımı sanıp bıraktığımda tak diye düşen ince uzun ahşap çekmecesi ve içinden etrafa saçılan düğmeler. Mekik hayatta gördüğüm en orijinal şeydi. Mekiğin takıldığı yuvayı anlatacak kelime bulamam. 


Üniversite bitene kadar ben hiç dikiş dikmedim. Oynamak haricinde makinaya oturdum mu onu da bilmiyorum. Yıllar sonra biraz da gereklilikten birden İdris as oldum. Oldum mu? Yok, aslında olmadım çünkü dikiş hiç benlik bir iş değil. Sabır istiyor, itina istiyor, tekrar tekrar söküp dikmeyi gerektiriyor. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim dikiş dikilen bir evde büyümek beni bu işe aşina kılmış ve baskı altında kalınca yeteneğim ortaya çıkmış.

Alakası yok belki ama şimdi aklıma geldi "zor kişiliklerle yaşamak" adlı kitapta şöyle bir bölüm vardı. Kişi travma sonrasında hayatta kalmak için bir beceri geliştirir. Bu beceri ilk anda işe yarar ve kişinin hayatta kalmasını sağlar. Zaman geçer travma oluşturan unsur ortadan kalkmasına rağmen kişi o davranışa devam eder ve bir süre sonra o gün hayat kurtarıcı olan şey, bugün kendisi için ayak bağı olacak bir davranış hâline gelir. 


Travma ne?  Para yok. Travma sonrası hayatta kalmak için geliştirilen beceri ne? Kıyafetleri kendi başına üretip bir şey satın almamak. Oluşan davranış bozukluğu ne? Travma ortadan kalktığı halde alışveriş yapamamak. Yeni şartlar nedeniyle kendi üretimine de devam edemeyip çatışma yaşamak. Sonra çatışmayı çözmek için psikoloğa gitmek ve parayı oraya vermek. Burada durup kocaman bir kahkaha atıyoruz. Henüz son aşamaya geçmedim, para cepte :)

Dikiş dikmek zorunluluk olmadığında büyük bir özgürlük aslında. Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de :)) diyerek bitireyim bu günü.

Sanki seçim yokmuş gibi... Bu arada seçim demişken Allah'ın insanı her kalıba giren bir omurgasız değil de uyum ve esneme kabiliyeti olmakla birlikte en nihayetinde omurgalı bir şekilde yaratmasının hikmeti nedir acaba?




Yorumlar