Ana içeriğe atla

Bu yazının ana fikri

Bu yazının ana fikri aslında "Rabbim beni iyi ki Kuzey Avrupa ülkelerinde yaşayan bir kul olarak yaratmadın" olacaktı. Hep puslu bir hava ve sürekli içki içen insanlar beliriyor zihnimde. Bunun tek sebebi Angela'nın Külleri ve çocukların içler acısı hali. Oradan yoklukta çocuk olmak düşüncesine atladım. Yetişkin olunca şartları değiştirmek için bir şeyler yapılabilir ama çocuk ne yapsın dedim. Sonra bunu düşünürken zihnimdeki yoksulluk sınırının ne kadar da steril olduğunu gördüm. Çok şükür ki daha fazlasını bilmiyorum ama ne yazık ki hep daha kötüsü mümkün. Öyle işte, bugünün yazısı da bu👇🏻

Sıcağın da zorluğu var ama soğuk daha zor sanki. Bu havalar beni hep hüzünlü yapıyor. Sıcakta gülmek daha kolay, kapı önlerine yayılmak...  Aslında bunu düşünürken bir yandan yokluk kavramını düşünüyordum, yoklukta çocuk olmak ve buna tahammül edebilmek. Sonra kurduğum cümleye baktım ve zihnimdeki yokluk sınırını farkettim. En kötü senaryoda bile bir kapı var. Daha kötüsü aklıma gelmiyor. Mihenk taşı gibi ille de bir kapı... Kapatınca her şeyi dışarıda bırakan ve bizim olanı muhafaza altına alan. Diaroma sanatçısı İsmail Kuş'un hikayesini dinledim Youtube'dan, evet dinledim, dinlemek fiilini özellikle seçtim, seyretmek fiilinin üzerini çizdim :) İsmail Kuş eserlerini üretirken her şeyi kapıyı ölçü alarak oranladığını söyledi. Benimki de o hesap. Kapı varsa yoksulluk da belki idare edilebilir noktadadır ama kapı yoksa fena, içler acısı.  



 

Yorumlar