Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kutu

İnsan bu kutuların içinde yaşamak için yaratılmamış. Göğü Delen Adam Papalagi kitabında Samoa'dan alınıp Avrupa'ya getirilen Şef Tuavii insanlar bütün gün kutuların içinde yaşıyor, bir kutudan çıkıp öbürüne gidiyor, akşam olunca tekrar sabah çıktıkları kutuya geri dönüyorlar diyor. Gün içerisinde açık havada vakit geçirmeye çalışıyorum genelde. Bugün öyle olmadı. Bir kutudan çıkıp hemen tekerlekli bir kutuya binip akşama kadar içinde duracağım başka bir kutuya gittim. Dışı oldukça afilliydi ama en nihayetinde o da bir kutuydu işte. Başım ağrıyor, bir sokağa çıkıp bisiklete binesim var. 

Rutin

Bugün de akşam oldu. Akşamı nerede edeceğimiz belli midur? Az çok bellidir. İşler yolunda giderse günü evde bir bardak çay ile huzurlu bir şekilde tamamlamaktır niyet. Çay ve ev. Rutin yani. Rutin bir nimettir der Bekir Develi. Rutin kelimesini ilk duyduğumda üniversite birinci sınıfın ikinci döneminde patoloji laboratuvarında staja başlamıştım. Çalışanların arasındaki iş bölümüne göre bugün rutini teslim etme sırası bilmem kimdeymiş. Rutini teslim etmek. Bir rutin var, var olagelen ve her zamanki düzende yapılan iş yani. Bir de bunu toparlayıp bir üst merciye teslim etmek var. Üstüne düşeni yaptın verdin gitti, ohhh nasıl bir güzellik, nasıl bir rahatlama ve ferahlık. Elbette ki hepimizin bir rutini vardı. Mesela annem sabah kalkınca hemen yemeğini yapardı ya da akşam yapılması gerekenler yapılmadan asla yatılmazdı ama bunu adlandırmak ve en yüce makama gönderilmek üzere bir şükür zarfına koymak aklımıza gelmiyor çoğu zaman. Adlandırmalar her zaman önemlidir diyor Mustafa Özel Roman

Bu yazının ana fikri

Bu yazının ana fikri aslında "Rabbim beni iyi ki Kuzey Avrupa ülkelerinde yaşayan bir kul olarak yaratmadın" olacaktı. Hep puslu bir hava ve sürekli içki içen insanlar beliriyor zihnimde. Bunun tek sebebi Angela'nın Külleri ve çocukların içler acısı hali. Oradan yoklukta çocuk olmak düşüncesine atladım. Yetişkin olunca şartları değiştirmek için bir şeyler yapılabilir ama çocuk ne yapsın dedim. Sonra bunu düşünürken zihnimdeki yoksulluk sınırının ne kadar da steril olduğunu gördüm. Çok şükür ki daha fazlasını bilmiyorum ama ne yazık ki hep daha kötüsü mümkün. Öyle işte, bugünün yazısı da bu👇🏻 Sıcağın da zorluğu var ama soğuk daha zor sanki. Bu havalar beni hep hüzünlü yapıyor. Sıcakta gülmek daha kolay, kapı önlerine yayılmak...  Aslında bunu düşünürken bir yandan yokluk kavramını düşünüyordum, yoklukta çocuk olmak ve buna tahammül edebilmek. Sonra kurduğum cümleye baktım ve zihnimdeki yokluk sınırını farkettim. En kötü senaryoda bile bir kapı var. Daha kötüsü aklıma gel

Gelgit akıllı

Gelgit akıllı olduğum bir gün. Fatma hoca boşuna akşamdan plan yapın demiyor. İnsan yarınki güne mutlaka bir kaç iş koymalı ve hangisini ne zaman yapacağına karar vermeli. Yoksa onu mu yapayım bunu mu yapayım diye bir anksiyete oluşuyor zihinde.  Bazen de evde birileri varsa hiç bir şey planlamayıp kendini sadece onların hizmetine bırakmak gerekiyor, gönüllü olarak ve şefkatle. Bende durum tam olarak şöyle işliyor; hem akşamdan yarına dair seçilmiş bir planım yok dolayısıyla kafamda bir sürü tilki yani iş, her an kuyrukları birbirine dolanma tehlikesi ile hazır duruyor hem de hiç kendimi evdekilerin doğal akışına bırakamıyorum. Çifte kavrulmuş Safranbolu lokumu mübarek. Damakta acayip bir lezzet bırakıyor. Zaten bugün güneş de doğmadı.

Eeeee nolcek

Eeee nolcek. Ne yazıcaz bugün. Fotoğraf kolay, o cepte. Yazı ilham bekler. Zaten sorun da bu değil mi? Yani halletmeye çalıştığım sorun. İlhamı beklemeden yazmak. Yazarım aslında bir sürü kitap alıntısı, şiir falan yağmur gibi akıyor zaten her yerden. Al birini döşen. Ne diyordu kitapta, evet her şey yazıldı ve söylendi ama kimse dinlemediğine göre bir daha söyleyebilirsin. Eskiler boşuna ettekraru ahsen velev kane yüz seksen dememişler. Güzel şeyleri üslubunca ara ara dillendirmekte kendi meşrebince ortaya koymakta fayda var yani. Zaten söyleyene değil söyletene bakmak lazım. Vakit gelmiş ki konuşuyorsun. Bazen bakıyorum bu konuşan ve yazan ben olamam diyorum. Söylediğimi ya da yazdığımın tekrarı kabil değil. Öyle tuhaf bir durum. Erem Şentürk şey demişti hooop diye içinize biri girer bir bakmışsın Akşemsettin senin ağzından konuşuyor. Onun gibi bir şey. Yalnız baya baya kendimle çeliştim şu an. Hem diyorum ilham gelmese de yazmaya alışmalı hem diyorum yazan ben değilim. Ama ama ama ş

Oruç şart

Oruç gerçekten şart, amenna ve saddakna. İsmail Kılıçarslan'ın Başka Masallar kitabının bir bölümünde Zebercet oğlu Zülküf'ün Neorsk şehrinde başına gelenler anlatılır. Zülküf bir mihmandar ile aç acına şehri dolaşır. Mihmandar  Zülküf'e dünyanın ve eşyanın aslında hiç de öyle tok karnına göründüğü gibi olmadığını göstermek istiyordur. Sonunda her şey o kadar zorlayıcı bir hale gelir ki mihmandar, haydi şimdi gidip karnımızı doyuralım çünkü gerçekler dayanılmaz oldu der. Kitabı orada bıraktım, devamını okumadım. Aklı bir karış havada bir tip 7 olarak bu kadarı bana yeter dedim. Ramazan dışında oruç tutmak insanı yola getirir cidden. Baktın ki zeminde bir kayma var hemen oruca sarıl.

İlk vazgeçiş

Onu da okumalıyım, bunu da dinlemeliyim, şunu da görmek lazım, hangi alana doğru gitsem, roman da okumak istiyorum biyografi de, dini ilimleri de ihmal etmemek lazım. İnsanlar nasıl program yapıyor ve onlara sadık kalıyorlar şaşıyorum. Bu maymun iştahlılık hem iyi hem kötü. Hem her yerdeyim hem hiç bir yerde. Haydi bakalım kendime rest çekiyorum. Blogda sadece siyah beyaz fotoğraf kullanacağım. Bu çok büyük bir vazgeçiş değil elbet ama mevzu bir karar vermek ve arkasında durmak.

Bakış açım

Hayata şöyle bakıyorum 👇🏻 fotoğraf. Odaklanmış bir açı iyidir, bakışı netleştirir ama her zaman açının dışında kalıp gözden kaçacak bir sürü şey olduğunu unutmamak gerekir. Bakışı keskinleştirmek kaçanların varlığını kabul etmek ve onlara hayıflanmayı bırakmakla mümkündür belki de. Sızlanmayı bırak.

Hava nihayet soğudu

Çocukluğumda sokaktan demir toplamaya çıkardık. Yaz kış farketmeden hep sokağa çıkan bir çocuktum. Yine bir koşu sokağa çıktım, kedi okşadım, ağaç sevdim, denize baktım, yağmurda ıslandım, şarkı söyledim, fotoğraf çektim, martılarla konuştum ve işe geri döndüm. Geri dönerken sokağa çıkıp demir aradığım günler geldi aklıma. Belki de sadece bir andır, hangi yaşım acaba, aklıma böyle yer eden. Bazen hatırladığımız şeyleri uzun yıllar yaptık gibi görünebilir ama beynin onu kayda geçirmesi için bu şart değil sanırım. Bir anlık bir şey bile sanki yıllarca yapılmış gibi algılanabilir. Evet sokakta demir parçası, çivi gibi metal şeyler bulmak için dolanırdık. Bir arayış peşinde olmak güzeldi. Bulunca hurdacıya satıp o para ile çikolata almaktı hedef. Bunu hiç yapabildim mi orasını hatırlamıyorum.