Abdellah Hernandez Mancha, Abdelqader Harkassi Aidi, Tarek Rodrigez Fernandez, Bouchaib Jadil. İspanya'dan yola çıkıp at sırtında hacca giden kişiler. Ashab-ı Kehf gibiler değil mi? Geçtikleri yerlerde şaşkınlıkla, sevinçle, hayretle, coşkuyla, merhametle, taaccüb ile saygıyla, insana dair ne kadar güzellik varsa onunla karşılanıyorlar. İyi insanlar iyi atlara binip gitmişlerdi ya, bazılarını görür olduk; heybelerinde şanlı bir geçmiş, gözlerinde geleceğe dair umutla, demiş @fatmameleksozer
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde bundan tam otuz beş yıl önce İspanya’da Rafael adında yirmi beş yaşında, coğrafyaya meraklı okumayı çok seven bir genç varmış diye başlayabiliriz anlatmaya. Masal gibi ama gerçek. Rafael, üniversiteyi bitirip askere gidince, babası garanti bir hayat diye orduda kalmasını istiyor ama Rafael’in gönlünde yatan meslek coğrafya öğretmenliği ve bu çok zor. Coğrafyanın yanında felsefe, İncil ve Kuran okuyor. Çevresinde hiç Müslüman yok. Kuran-ı Kerim’de dağların hareketinden bahseden ayetleri okurken hayret ediyor ve kendi kendine iki söz veriyor. Öğretmenlik sınavını geçersem Müslüman olacağım ve Endülüs Müslümanlarının gittiği yoldan at ile hacca gideceğim. Sınavda tam yirmi dokuz sayfa yazı yazmış. Nasıl yaptın bunu diye sormuşlar, kendisine bir ilham geldiğini söylemiş. Yıl 1988 aylardan nisan.
Sınavı geçiyor ve kendi kendine şehadet getirip Müslüman oluyor. Namaz kılmaya ve oruç tutmayan başlıyor. Aracena adlı dağlık bir kasabada yaşıyor. Üç yıl sonra ilk defa Faslı bir müslüman ile arkadaş oluyor. Bana Kuran'dan sureler öğretti, ilk hocam odur, diyor.
Yaşadığı kasabada Endülüs zamanından kalma eski bir camii anıtı varmış. 1200 yıllık bir mescit. Sevilla'da bazı müslümanlar varmış bir organizasyon dahilinde bu kişiler o mescide gelmişler. Rafael onlarla birlikte şehadet getirmiş ve Abdullah adını almış.
Böylece birinci sözünü yerine getirdikten sonra uzun yıllar coğrafya öğretmenliği yaparak mutlu bir hayat yaşamış. Evlenmiş, dört çocuğu olmuş. At sırtında kara yolu ile hac hep aklının bir köşesinde durmuş. Emekliliği yaklaştıkça hazırlıklara başlamış.
Beş yıl kadar atlarla çevrede uzun deneme seyahatlerine çıkmış. 2024 Eylül'de emekli olmuş Ekim'de yola çıkmış. Hazırlık süresince kendisine eşlik eden on beş kişi varmış fakat yola çıkma vakti gelince on dördü vazgeçmiş. Gruptan ayrılanlardan biri ben gelemeyeceğim ama başka bir arkadaşım var o gelsin sizinle demiş. Kim o? Tarık. Kalabalık toplantılara katılmayı sevmeyen Mancha ve diğerleri hikayelerini anlatırken İstanbul sokaklarında dolaşan Tarık. Üstelik daha önce hiçççç ata binmemiş. Bu telefon görüşmelerinin yapıldığı sıralarda Abdullah bey eve tadilat için bir usta çağırmış. Konuşmalara kulak misafiri olan usta Bouchaib (Ebu Şuayb) ben de geleyim demiş ve bir hafta içinde gruba dahil olmuş. Nasip, niyet ve davet. Hep çağırılan gider deriz ya. Tarık ile Bouchaib’ın kalbinden geçenleri de dinlemek isterdim. Muhtemel ki onlarda da apayrı güzellikler var.
#hajjonhorseback 1
35 yıl peşinden gidilecek bir hayale hazır olmak ve kendi diri tutmak. Biz iki gün sonra olacak bir sınava sabredip bekleyemezken hemen sonuca ulaşmak isterken o otuz beş yıl kendini içe doğru büyütmüş.
Bosna’ya kadar hiç Müslüman görmemişler. Bosna’da ve Sancak – Novi Pazar’da halkın teveccühü onları çok sevindirmiş. Suriye’den geçemeyecekleri için deniz yolu kullanacakken Suriye’de devrim olup yolların açılması büyük bir lütuf olmuş. Bir kelebeğin uçuşunun dünyada bir değişime sebep olması geldi aklıma ve Kudüs haçlı işgali altındayken Mescid-i Aksa'ya minber yapan Bağdatlı marangoz. Selahattin'in Kudüs'ü fethetmesi için fethe inanıp minberi yapacak bir usta lazımdı demek. Suriye’nin kurtuluşu için de 35 yıldır yola çıkmak için bekleyen bir kafile belki de.
Abdellah Hernandez Mancha kendisine ilham olan Rıhle kitaplarından bahsetti. Endülüsten Hacca gidenlerin yazdığı edebi metinler. Bölgeden hacca atla giden son iki kişi Omar Fatou ile Mohammad- el Koral, yıl 1491. Bu yolculuğu yazmışlar. Aslında hep Kuzey Afrika üzerinden gidilirmiş hacca. İlk başta onlar da o yolu denemişler. Fas ile Cezayir arasındaki sınır kapalıymış. Atları araçla Cezayir’e göndermek istemişler ama Cezayir kabul etmemiş. Portekiz üzerinden denemişler o da olmamış. Libya elçisi olabilir ama tehlikeli demiş, tavsiye etmemiş. O zaman biz Avrupa üzerinden gitmeye karar verdik diyor. Omar Fatou ile Mohammad- el Koral da son girişlerinde Valensiya’dan tekneye binip Afrika’nın kuzeyine Fakat denizde fırtına çıkıyor, galiba buradan gidemeyeceğiz diyerek tekrar karaya çıkıp şimdi onların gittiği güzergah üzerinden gidiyorlar. Günlüğük çok ilginçmiş. Bütün bu zorlukları yazmışlar. Osmanlı’ya geldikleri zaman İspanyol casus zannedilip tutuklanmışlar. Kuduslü bir papaz İspanyolca – Arapça tercüme yaparak bunlar casus değil hac yolculuğuna çıkmış Müslümanlar demiş. Paraları da yok. Zengin bir Türk onlara beş bin dinar vermiş. Yolculuk için. Hepsini yazmış.
Benim için bu yolculuk tek bir cümle ile özetlenebilir diyor Abdullah Hernandez Mancha, Allah imkansız görünen bir şeyi mümkün hale getirebilir. Bu yıl doksan yaşına girecek annem dahil herkes hava şartları nedeniyle endişeliydi ama hiç sorun yaşamadık. Biz nereye gidersek güneş bizi takip etti.
Sadece bir gün bir yerde namaz kıldık. Köyden bir bey çıktı o sırada yağmur başladı, gökyüzü karardı. Bizi kovacak sandık ama meğer o bizi davet edecekmiş. Şu otel benim gelin burada kalın dedi. Bizim paramız yok dedim olsun dedi. Neden bilmiyorum ama sizi davet etmek istedim dedi. Hac yolculuğuna çıktığımızı öğrendiğinde neden sizi davet ettiğimi anladım dedi. Tek kötü hava o gündü ve biz o gün otelde kaldık. Fransa’da hava şartları zorlaştı ama bizi konuk etmek isteyen çok insan oldu ve onların bizi görünce İslam ile ilgili fikirleri değişti. Edep bizim ahlakımızdır dedik onlara. Fransa'dan sonra Alpler üzerinden italyaya geçtik. Hava iyiydi. Hiç kar yoktu. İtalyanın kuzeyi daha kalabalık şehirleşme var. Kampımızı hiçbir yere kuramadık o yüzden. Gerek de kalmadı, konaklamak için bizi hep davet ettiler. İtalyanlar bizi çok hoş karşıladılar. Orası çok muhafazakar bir bölge aslında, evlerinde Mussolini fotoğrafları var. Bizimle tanışmadan ben İslam karşıtıyım dedi adam bizi tanıdıktan sonra namaz kılarken o da katılmak istedi. İşte o zaman da anladım ki Allahu teala bizim atla yola çıkmamızı istedi böylece yol boyunca bu insanlara İslamı tanıtalım. Kimse bizden para almak istemedi. İslamla ilgili güzel konuşmalar ile oradan ayrıldık. Bosnada atlarla ilgili bürokratik bir sıkıntı oldu ve sınırda kaldık. Bosna kadar insanları güzel böyle bir ülke yok galiba. Türkiyeye yeni geldik burayı bilmiyorum ama Bosna harika. Sırbistana girmek istemedim ama girdik. Sancak harika. Herkes bizi misafir etmek, yemek yedirmek, para vermek istedi. Çizmelerimizin içine bile para koydular.
#hajjonhorseback 2
Benim bu kafileyi takip etmeye başlamam biraz da bu coşkulu genç adam sayesinde oldu. Abdurrahman -el Mutiri.
Öyle heyecanla anlatıyor ki. Arapçası da çok güzel. Bazı cümleleri ben bile anladım.
İlk başta, öyle rastgele karşılaştılar ve herkes kendi yoluna gidecek sandım. Fakat sonraki günlerde bütün paylaşımlarda her yerden bu çılgın Arap çıkmaya başladı. Bir ara durumların hepsine bakıp özellikle onu arıyordum. Hatta kıskandığımı bile söyleyebilirim :)
Ünlü bir fenomenmiş. Yolculuk sırasında konaklamaları için onlara bir karavan getirdi. Atlar Bosna sınırında kaldığında onlarla birlikte üzüldü. Saraybosna sokaklarında hep birlikteydiler. Yola çıkarken onu hesaba katmamışlardı ama galiba peşlerini bırakmayacak dedim. Bosna'da emanet atlar kaybolduğunda yine oradaydı.
İstanbul'da görmeyince devam etmeyecek sandım meğer atları bekliyormus. Karavanı getiriyor da olabilir. Dün Edirne'de tekrar sahneye çıktı. Bize doğru geliyor :)
#hajjonhorseback 3
Abdullah Hernandez hac hazırlıklarına on beş kişi ile başlamış fakat yola çıkma vakti yaklaştıkça insanlar vazgeçmişler. Bir tek Abdulkadir kalmış. Sabahattin Zaim Üniversitesindeki konuşmada onun sadakatini Ebu Bekir’e benzettiler, çok hoşuma gitti. Ne iş yaptığını bilmiyorum. Evli, İspanya’da yaşıyor. Arapça konuştuğuna göre muhtemelen mağrip kökenli. Hernandez gibi onda da akademik bir hava, okumuş yazmış bir hal var. İZU’daki konuşmasında Cervantes’in Don Kişot adlı eseri üzerinden anlattı hikâyelerini. Bu yolculuğu anlamak için İspanyol tarihine bakmak gerekir. Don Kişot’u herkes bilir. Eser kurmaca olsa da anlatılanların gerçekle bir bağı vardır, dedi. Abdulkadir, Don Kişot’tan bahsetmeye başlayınca keşke salonda Mustafa Özel’de olsaydı dedim. Mutlu olurdu bence. Buradan kendisine selam olsun.
Sözlerine şöyle devam etti. Don Kişot ellili yaşlarının sonunda ve hayatta yapacağı az bir şey kalmış. O güne kadar çok kitap okumuş ve sıcak bir bölgede yaşıyor. Cervantes’in dediği gibi bu onun beynini yakmıştı :) Kitaplarda okuduğu şövalyeliği tekrar yaşatmak istiyordu. Bu hem kendisi için hem de toplum için önemliydi. Biz de kaybolan bu İslami adeti tekrar yaşatmaya karar verdik. Bunu iki üç çılgın İspanyol’dan başka kim yapabilirdi ki? Don Kişot evinden çıktı fakat kendi başına yapamayacağını anlayıp geri döndü ve yanına Sancho Panza’yı alıp tekrar yola çıktı. Bir handa dinlendi ve hancı ondan para isteyince, okuduğum hiçbir kitapta hancılar para istemiyordu, :) dedi. Yolculuğu devam ettirebilmek için geri dönüp para kazanması gerektiğini anladı. Biz de hem antreman yaptık hem de yolculuk için para biriktirdik ve bir maceraya başladık. Komik şeyler de oldu ve nihayetinde Allah hep bizimleydi.
Kafiledeki üçüncü kişi Tarık. Transport işi yapıyor. Evli. Gruptan ayrılanlardan biri ben gelemeyeceğim ama başka bir arkadaşım var o gelsin sizinle demiş. Telefonda konuşmuşlar. Atlarla alakalı ne biliyorsun demiş Hernandez. Hiçbir şey bilmiyorum ve hiç ata binmedim, demiş Tarık. Abdulkadir bunu duyunca, o gelemez demiş ama yine de Tarık, yola çıkmaya bir ay kala gruba dahil olmuş. Tarık ile Hernandez’in diyalogları bana Hızır ile Musa kıssasını hatırlattı,
Tarık yol boyunca soru soruyor sanırım ama bu çok normal. Bir yanda otuz beş yıl bu yolculuğa hazırlanan, sonsuz bir tevekkül ile yola çıkan altmış yaşında bir adam bir yanda son bir ayda hacca gitmeye karar veren ve daha önce hiç at binmemiş genç bir adam. Tarık bir anlamda Hernandez’in gençliğinin temsili gibi. Belki Müslüman olur olmaz yola çıksaydı o da Tarık gibi olurdu. KİM vakfındaki konuşmasında Abdullah Hernandez şöyle dedi. Bazen nerede uyuyacağımızı bilmiyorduk. Tarık, nerede uyuyacağız bugün, diyordu. Allah’a güven tevvekül et, diyordum. Sonra biri çıkıp kendiliğinden bizi davet ediyordu. Birkaç kez bu böyle olunca Tarık artık kızmamayı ve tevekkül etmeyi öğrendi. Tarık topluluk önünde konuşmayı ve kalabalık grupları pek sevmiyor. Türkiye’de iki söyleşi yapıldı ikisine de katılmadı. Adı geçince, Tarık dinleniyor :) diyorlar.
Kafilede beş at var. İkisi yedek. Üç kişi yol boyunca at sürerek gidiyor. Araçla bu grubu takip eden, malzemeleri taşıyan, kamp kuran, yemek yapan, işin lojistik kısmıyla ilgilenen kişi ise Faslı Bouchaib Jadil (Ebu Şuayb). Ben daha onları pek tanımazken deftere not almışım diğerlerine göre daha az eğitimli gibi duruyor, halktan samimi, saf kalpli biri demiştim. Parmakları çok esnek değil, elleri babamın elleri gibi duruyor. Hakikaten öyleymiş. Tamirat için eve çağırılan bir ustaymış kendisi. Telefon konuşmalarına şahit olmuş, araç kullanıp at bakımı ve yemek işiyle ilgilenecek birini aradıklarını anlayınca ben geleyim demiş. Hacca gitmek için yol arayan samimi bir Müslüman olsa gerek. Ben otuz beş yıl hazırlandım o bir haftada yola çıktı diyor Hernandez. İşte bunlar hep Allah’ın sürprizli hayırları.
Her gün 40 km yol gidiyorlar sonra, Ebu Şuayp yemek yapıyor. Geceyi orada geçiriyorlar. Yola çıkarken yanlarına bir beş yüzer Euro almışlar. Dönüşü uçakla yapacaklar çünkü Avrupa birliğinden çıkan atlar bir daha geri dönemezmiş. Hernandez yol boyunca kendisine yardım eden kişilerin resimlerini çizmiş. Hem yüzlerini unutmamak için hem de manevi bir teşekkür olarak. Seksen yedi kişi çizmiş. Daha çok kişi var ama ancak bu kadar çizebildim dedi. Bu yolculuk kitaplaştırılacakmış, film de yapmak istiyorlar.
İspanya’da Bunol diye bir köye gitmişler. Köyün meydanında on yaşlarında bir çocuk onları fark etmiş ve mescide götürmüş. Mescit tarlada çalışan fakir Faslılarla doluymuş. Namaz kılmışlar ve imam onları cemaate tanıtmış. Kendinizi nasıl finanse ediyorsunuz demiş. Hernandez, biz de para yok demiş. İmam hemen şapkasını çıkartıp cemaatten para toplamış. Herkes onlara yardım etmiş. Özellikle sokaktaki fakir insanlar. Sonra mescidden çıkarken o on yaşındaki çocuk Hernandez’in kulağına eğilip ben iki Euro verdim demiş 🙈🙂
Sarayova bizim için orta noktaydı. Ondan sonra artık her şey daha kolay diyor. Şimdi Türkiye’deler. İnşallah biz de o küçük çocuk gibi üzerimize düşeni yaparız. İki euro olsa bile.
#hajjonhorseback
''Allah imkansız görünen bir şeyi mümkün hale getirebilir''
YanıtlaSilBence de öyle, istemek, yola çıkmak gerek ilk. Gerisi gelecektir. Bizim memleket
Bosna, güzel insanlar diyarı! Ben de hayretle izliyorum, nasıl cesur insanlar, nasıl
imanlı.. Çok da güzel anlatmışsın, bilgi vermişsin, ellerine sağlık. Böyle insanların
yolculuğu kaydedilmeli, dünyada herkese gösterilmeli. Filmi yapılacak diyorsun,
umarım sağlıkla yollarını geçerler, amaçlarına ulaşırlar. Dualarımız onlarla!